15 Ağustos 2013 Perşembe

Korkulu rüya:Kir,Tiksinç ve Kurucu Öteki.


Gilbert Hedert, Guardians of the Flutes çalışmasında, Papua Yeni Gine'deki bir
kabilede uygulanan bir ritüelden bahsetmektedir. Bu ritüelde erkekliğe adım atacak olan
çocuklar, kabiledeki en yaşlı olan kişinin penisi yalar, başka bir deyişle oral seks yapar.
Buradaki amaç meniyi yutmak ve de bedeni kadınlığın izlerinden arındırmaktır. Zira anne
sütü ile beslenen erkek çocuğun, kadınlığın izlerini, sıvılarını taşıdığı inanılır. 
Dolayısyla,erkekliğe adım atacak çocuğun deyim yerindeyse ağzına boşalma eylemi, bedeni
erkekliğin sıvısı ile yeniden doldurmaktır. Böylece beden kadınlığın kötü, kirli sıvılarından
arındırılacaktır. Başka bir kabilede yapılan rituel ise, bedenin üzerinde kesikler oluşturacak
şekildedir. Bu şekilde akan kan ile, erkek çocuk kirli kandan, kirli sıvılardan
arınacaktır.(Hedert:1981) Buradaki kir, anne sütü ile beslenen çocuğun taşıdığı kadınsal
sıvı olarak algılanıyor.
Kristeva‟ya göre abject kavramı ben’in, yani öznenin tam tersini, bana
benzemeyeni, bağıntılı olmayanı simgeliyor. Benden dışarı atılanı ve de ben olmayanı
temsil ediyor. Abject benle ötekiyi birbirinden ayırıyor. Bir şey olarak tanımadığım,
anımsayamadığım birşey, ikircikli bir duruma atıfta bulunduğunu vurguluyor
Kristeva.(1982) Bir noktada eşikte olma, sınırda olma halini temsil ediyor.
Bu açıdan konvansiyonel kimlik anlayışını tehdit eden, onu anlamın yitirildiği yere çeken bir özellik
taşıyor. Bir açıdan bu dünyaya da düzene ait olmayan bir olgu olarak algılanabilinir. 
Zira, tam da bu özelliği ile, Kristeva abject kavramını ne özne ne de obje olarak tanımlıyor.

Bu ikisinin arasında olan bir şey olduğunu vurguluyor ve şu şekilde devam ediyor: 
"Sütün yüzeyindeki, o savunmasız, bir sigara kağıdı gibi ince, tırnak kırpıntısı gibi önemsiz tabaka göze çarptığında, dudaklarla temas ettiğinde, gırtlakta, daha aşağıda midede, karında, tüm iç organlarda ortaya çıkan bir spazm bedeni kasar, göz yaşlarını harekete geçirir, kalpte çarpıntıya yol açar . Bulantı, gözleri karartan baş dönmesiyle beni sütün kaymağı karşısında iki büklüm geriye iter ve beni ondan ayırır. Ben onun hakkında bir şey bilmeyi reddederim. Ben onu özümsemem ben onu dışarı atarım.kendimden tiksinirim. Kendimi tükürürüm."  Abject bir noktada tanıdık olanı ve aynı zamanda yabancı olana atıfta bulunmaktadır. Kısacası abject, radikal bir şekilde dışarı atılan, kişiyi anlamın yitirildiği yere sürükleyen, konvansiyonel kimlik yapısını, sistemi ve de sınırları rahatsız eden unusur olarak, dolayısıyla özne ve nesne arasındaki
farkın, ya da özne ve öteki arasındaki ayrımın kaybolduğu, beni ötekinden ayıramadığı bir
korkunun edimselliği olarak tanımlanabilir. 


Özenin "Öteki" ile kurulumuna dikkat çeken Butler, abject kavramının özne kurulumundaki gereksinimni, başka bir deyişle, makuliyet alanı içerisindeki gereksinimini şu şekilde açıklamaktadır: öznenin kurulumunda ya da şekillenmesinde abject kavramı önemli bir rol oynuyor.öznelerin, birer özne haline
gelmesinde, normatif matriksin bir takım öznellikleri abject haline getirmesi ve de
kimliklenme ya da özne olarak şekillenmede abject olarak nitelendirilen öznelerin ya da
kimliklerin yadsınması, dışarlanması ile normatif bir cinsiyet kimliğinin kurulabiliyor. Heteroseksüel ve homoseksüel matriksin hem bir takım cinsiyetlendirilmiş kimlikler yarattığını, öngördüğünü hem de aynı zamanda bu alanın bir takım kimliklerin de doğrulunu kabul etmediğini ya da birer özne olarak tanımadığını görebiliyoruz.
Söz konusu münhasır alanın aynı noktada abject olarak nitelendirelecek kimlikleri, özneleri de yaratma
gereksinimi içinde olduğunu yadsıyamayız.